DÜŞEVİ’ne gelen miniklerden gördüğümüz kadarıyla, çocuklar korsan hikayelerine bayılıyorlar! Hatta geçenlerde doğumgününü kutlayan bir ufaklık (dikkatinizi çekerim, bu ufaklık bir erkek değil, kız çocuk!) doğumgünü teması olarak “korsan” seçmiş, gelenler ne alacaklarını bilemeden raflarda aranıyorlardı. Neyse ki, bizde kallavi miktarda korsan temalı kitap ve kostüm vardı. Eminim doğumgünü çocuğu gelen hediyelerden mutluluk duymuştur 🙂
O dönem elimize geçen bir kitap, içeriği itibariyle kalbimizi fethetti. Günışığı kitaplığı’ndan çıkan “Küçük Korsan” isimli bu kitap, Günışığı’nı takip eden meraklı okurların yakından bileceği Avusturya’lı yazar Christine Nöstlinger imzalı. Babası korsan olan Leo’nun, babasıyla ve gemi tayfasıyla beraber altın dolu bir hazine sandığı taşıyan, batık bir gemiyi araması sırasında gemide yaşananları anlatılıyor. Kitap, içinde geçenleri kısaca tanıtarak başlıyor. İsimler kısa ve akılda kalıcı: Leo, Uzun, Şişko, Kısa. Hepsinin görevi anlatıldıktan sonra, akla ilk gelen soruyu hemen yanıtlıyor: “Eee, bu çocuğun annesi yok mu? Varsa niye o da gemide değil?” Cevapları vermeyeceğim, zira kitapta bunu çok sevimli bir şekilde anlatmışlar. Zaten kitabın bütününün böyle bir havası var, yani okurken aklınıza takılan bir sorunun cevabı hemen karşınıza çıkıveriyor. Bunun yanısıra, kötü olabilecek bir olay hemen tatlıya bağlanıyor; mesela laf arasında, dev bir dalganın savurup denize attığı Şişko’nun, kesme tahtasına tutunarak kıyıya çıkıp orada evlendiğini öğreniyoruz.
Leo’nun istediği şey aşçı olmaktır, o yüzden de sürekli geminin aşçısı Şişko’nun yanına gidip yemek yapmayı öğrenir. Ancak Şişko ona bir aşçı olamayacağını, babasının, dedesinin ve büyük dedesinin de korsan oluğunu, bu yüzden onun da bir korsan olması gerektiğini söyler. “Aksi takdirde baban kederinden ölür” der. Böylece biz de bu mesleğin babadan oğula devrolduğunu öğreniriz. Babasını çok seven Leo itiraz etmez, ama bu “sevda”sından da vazgeçmez. Gün içinde, bir korsanın bilmesi ve yapması gereken herşeyi öğrenir. Akşam olunca ise geminin yemek kitabını alıp hamakta keyif yaparken okur. Günler böyle geçer… Ta ki geminin aşçısının dev bir dalga tarafından denize düşmesine kadar. O saatten sonra yemek yapma işi gemide kalanlara düşer ve her birinin yaptığı yemeklere şahit oluruz. Her seferinde Leo’nun ufak bir yorum yapması ve olaya bunun dışında müdahele etmemesini takdir ettim. Ben olsam çoktan atlamıştım ortaya “ben yaparım, çekilin bakayim ordan” diye. Böylece de sabır yaşımın 6’nın altında olduğunu da anlamış oldum! Sonunda Leo, “açlıktan ölmenin, kederden ölmek”ten daha kötü olduğuna karar verir ve duruma el koyar. Ölüm kelimelerine takılmayın derim, çünkü kitabın o eğlenceli dili ve anlatımı sırasında bu iki cümlecik sadece birer deyim olarak geçiyor.
Küçük Korsan, eğlenceli, akıcı ve sonunda da “yapmayı istediğiniz neyse, onu yapabilirsiniz, yeter ki vazgeçmeyin” gibi, değme kişisel gelişim kitaplarına taş çıkaran bir mesaj veriyor. Çizimlere gelince, onlar apayrı bir keyif. Çok basit, ama içinde baktıkça farkedilen minik ayrıntıları barındıran (annenin kedisinin, babanın köpeğinin, geminin papağanının olması gibi) bol renkli ve bence çocukları etkisi altına alacak nitelikte çizimler.
Son olarak, yayınevi kitabı 3-8 yaş arası için önermiş, ama bizim gibi 18+’lar da gayet keyif alabilirler, bizden söylemesi 🙂 Bu arada fotoda gördüğünüz, elinde “Küçük Korsan” kitabıyla poz veren bizim DÜŞEVİ korsanımız!
Sevgiyle kalın,
DÜŞEVİ
Banu
/ June 13, 2011Aaa ben bu kitabı unutmuştum! Nöstlinger’e bayılırım. “Küçük Korsan” da hoşuma gitmişti. Ama okuduktan sonra Yıldıray’la bir konuda uzlaşamamıştık. Neydi acaba* Dur ben bir daha bulup okuyayım bu kitabı.
Bu arada korsan demişken “Korkunç Gıcık III. Hıçkıdık” dizisini de es geçmeyelim 🙂